Tarih İki Kenarlı Bir Kılıçtır

-
Aa
+
a
a
a

Araplar coğrafya, astronomi, matematik ve tıpta ileriyken Hıristiyanlar nal topluyordu. Araplar Yahudilere hoşgörülüydü, biz gettolar kurdurduk 13 Ekim 2001

Yüzyıllar boyu, kan akıtan bütün dini savaşlar ateşli duygulardan ve biz-onlar, iyi-kötü, beyaz-siyah gibi basit karşıtlıklardan doğdu. Batı kültürü zengin bir kültür olarak görünüyorsa bu, Batı'nın aydınlanmadan bile önce araştırıcı ve eleştirel bir mantıkla zararlı basitleştirmeleri çözmeye çalışmış olmasından. Tabii Batı bunu her zaman yapmadı. Kitapları yakan, 'yoz' sanatı lanetleyen ve 'aşağı' ırktan olanları öldüren Hitler ve okuldayken bana 'Tanrı İngilizleri lanetlesin çünkü beş öğün yiyorlar' dedirterek aç gözlü oldukları için İngilizlerin İtalyanlardan aşağı olduğunu öğreten faşizm de Batı kültür tarihinin parçaları. Bazen insanın kendi köklerini tanımlamasıyla, başka köklerden gelen insanları anlamasının arasındaki farkı kavraması ve neyin iyi neyin kötü olduğunu yargılaması zor. Moskova yerine Limoges'te yaşamayı mı seçmeliyim? Moskova kesinlikle çok güzel bir şehir. Fakat Limoges'te konuşulan dili anlayabilirim. Herkes kendini içinde yetiştiği kültürle tanımlar ve kök nakli vakaları azınlıkta. Arabistanlı Lawrence Araplar gibi giyinirdi ama sonunda İngiltere'ye, evine döndü. Batı genellikle ekonomik yayılma sebebiyle her zaman başka medeniyetleri merak etti. Yunanlar kendi dillerini konuşmayanları sanki hiç konuşamazmış gibi 'barbar', yani 'kekeme' diye tanımladı. Fakat Stoikler gibi biraz daha olgun Yunanlar barbarların farklı sözcükler kullansalar da benzer düşüncelerden bahsettiklerini fark etti. Parametre lazım19'uncu yüzyılın ikinci yarısından sonra kültürel antropoloji, Batı'nın ötekilere karşı, özellikle de yabani, ilkel ve tarihsiz toplumlar olarak tanımlanan ötekilere karşı duyduğu suçluluğu azaltmak amacıyla gelişti. Kültürel antropoloğun görevi Batı'nınkilerden farklı olan inançların da var olduğunu ve reddedilip baskı altına alınmak yerine ciddiye alınmaları gerektiğini göstermekti. Bir kültürün diğerinden üstün olduğunu söyleyebilmek için geçen ay Berlusconi'nin yaptığı gibi parametrelerin belirlenmesi gerekir. Bir kültür objektif olarak tanımlanabilir: Bu insanlar bu şekilde davranır, ruhlara ya da bütün doğaya hâkim olan tek ve ulu bir varlığa inanır, şu kurallar çerçevesinde aile-klanlar olarak yaşar, burunlarını delip hızma takmayı güzel bulur, domuzun pis olduğuna inanır, sünnet olur, bayramlarda yahni yapmak için köpek yetiştirir ya da İngiliz ve Amerikalıların Fransızlar için hâlâ dediği gibi, kurbağa yer. Antropolog elbette birçok faktörün tarafsızlığı etkilediğini bilir. Yargı kriterleri kendi köklerimize, tercihlerimize, alışkanlıklarımıza, ihtiraslarımıza ve değer sistemlerimize bağlı. Örneğin: Ortalama yaşam süresini 40 yıldan 80 yıla çıkarmanın iyi bir şey olduğunu mu düşünüyoruz? Ben şahsen öyle düşünüyorum ama birçok mistik bana sadece 23 yıl yaşayan Aziz Luigi Gonzaga'nın 80 yıl yaşayan bir oburdan daha dolu bir yaşamı olduğunu söyleyebilir. Teknolojik gelişmenin, ticaretin yayılmasının ve daha hızlı ulaşımın iyi şeyler olduğunu mu düşünüyoruz? Çoğu insan böyle düşünüyor ve bizim teknolojik medeniyetimizi üstün görüyor. Fakat Batı dünyasının kendi içinde bile, bozulmamış bir çevreyle uyum içinde yaşamak isteyen ve ozon tabakası yerinde olduğu sürece uçak yolculuğundan, arabadan ve buzdolabından vazgeçip köye yaya gitmeyi tercih edecek insanlar var. Demek ki bir kültürün diğerinden üstün olduğunu söylemek için antropoloğun yaptığı gibi, onu tanımlamak yetmez, vazgeçemeyeceğimizi düşündüğümüz bir değerler sistemine başvurmamız doğru olur. Ancak o zaman bizim kültürümüz bizim için daha iyi diyebiliriz. Teknolojik gelişme parametresi ne kadar mutlak? Atom bombası Pakistan'ın, İtalya'nın değil. O zaman İtalya daha aşağı bir medeniyet mi? İslamabad'da yaşamak Arcore'da yaşamaktan daha mı iyi? İslam dünyasına bize İbni Sina, (Afganistan'dan çok uzak olmayan Buhara doğumlu), İbni Rüşd, İbni Tufeyl ve 14. yüzyılın büyük tarihçisi, Batı'nın sosyal bilimlerin babası olarak gördüğü İbni Haldun'u verdiğini hatırlayarak saygı duyamaz mıyız? İspanyol Araplar coğrafya, astronomi matematik ve tıp bilimlerini geliştirirken Hıristiyan dünyası bu konularda nal topluyordu. O İspanyol Araplar Hıristiyan ve Yahudilere hayli hoşgörülüyken biz gettoların doğmasına sebep olduk. Selahaddin, Kudüs'ü fethettiği zaman Hıristiyanlara Hıristiyanların Kudüs'ü fethettiklerinde Müslümanlara davrandığından daha merhametli davrandı. Bunların hepsi doğru, ancak İslam dünyasında günümüzde Hıristiyanların hoşgörü göstermediği köktendinci ve teokratik rejimler var ve Bin Ladin New York'a acımadı. Taliban toplarla muhteşem Buda heykellerini yıktı. Fransızlar St. Bartholomew katliamını yaptı, fakat bu kimseye onların bugün barbar olduğunu söyleme hakkını vermez. Tarih iki uçlu bir kılıç.

Türkler insanları kazığa oturttu (ve bu kötü bir şey) ama Ortodoks Bizanslılar tehlikeli akrabalarının gözlerini oydu, Katolikler Bruno'yu yaktı; Müslüman korsanlar bir sürü kötü şey yaptı ama Britanya majestesinin korsanları da Karayibler'deki İspanyol sömürgelerini ateşe verdi. Bin Ladin ve Saddam, Batı medeniyetinin azılı düşmanları fakat Batı medeniyetinde de Hitler ve Stalin vardı. Çelişkiler kabullenilmeliHayır, parametreler sorunu tarihte değil bizim zamanımızda yatıyor. Batı kültürünün övülmeye değer özelliklerinden biri (özgür ve çoğulcu olmasının dışında, ama bunları temel ve olmazsa olmaz değerler olarak görüyoruz) aynı kişinin farklı konularda birbiriyle çelişen parametrelere sahip olabileceğine uzun zamandır inanması. Örneğin, yaşamın uzaması iyi bir şey, atmosferin kirlenmesi ise kötü bir şey olarak görülür, fakat yaşamı uzatma çalışmalarının sürdürüldüğü büyük laboratuvarların içinde kirlilik yaratan sistemler olabileceğini gayet açık görebiliyoruz. Batı kültürü kendi çelişkilerini açık edebilecek bir kapasite geliştirdi. Bunlar belki çözülemiyor ama bilinip kabul ediliyor: beraberinde getirdiği riskleri ve haksızlıkları önleyerek pozitif bir küreselleşmeyi nasıl başarabiliriz? AIDS'in pençesindeki milyonlarca Afrikalının yaşam süresini (ve kendi yaşam süremizi) insanların açlıktan ölmesine ve AIDS olmasına sebep olan, bize kirlenmiş yiyecekler yediren evrensel bir ekonomiyi kabul etmeden nasıl uzatabiliriz? Fakat bu Batı'nın desteklediği parametreler eleştirisi bize konunun ne kadar nazik olduğunu gösteriyor. Banka sırlarını korumak haklı ve doğru mu? Birçok insan böyle düşünüyor. Fakat eğer bu sırlar teröristlerin hesaplarını Londra'da tutmalarına imkân veriyorsa, bu mahremiyetin korunması pozitif bir değer mi yoksa tartışmalı mı? Kendi parametrelerimizi sürekli sorguluyoruz. Batı kendi insanının teknolojik gelişmeyi reddedip Budist olmasına ve at arabaları için bile tekerlek kullanmayan topluluklarda yaşamasına izin veriyor. Batı ötekilerin geleneklerini ve alışkanlıklarını araştırmaya para ve çaba harcadı. Ancak hiç kimse öteki insanlara Batı gelenek ve alışkanlıklarını araştırma ve öğrenme şansı tanımadı. Zenginlere Oxford ya da Paris'te okuma imkânı tanınması ya da ötekilerin ancak beyazların yönettiği okullarda eğitilmesi dışında tabii. Hal böyle olunca da bu insanlar ülkelerine döndüklerinde kendileri gibi bir eğitim fırsatı bulamamış vatandaşlarıyla dayanışma içine girip köktendinci hareketler örgütlüyorlar. 'Transcultura' adlı uluslararası bir örgüt yıllardır 'alternatif bir antropoloji' için kampanya yürütüyor. Daha önce hiç Batı'da bulunmamış Afrikalı araştırmacıları alıp kırsal Fransa'yı ya da Bolonya toplumunu onlara tanıttılar. İki taraf da birbirlerine içtenlikle yaklaşmaya başladı ve ilginç tartışmalar oldu. Şu anda üç Çinli -bir felsefeci, bir antropolog ve bir sanatçı- kasım ayında Belçika'da bir konferansla sonuçlanacak bir Marco Polo yolculuğu yapıyor. Müslüman köktendincilerin Hıristiyan köktendinciliğini araştırmaya davet edildiklerini düşünün (bu kez Katolikleri değil, Ayetullah'tan daha fanatik olan ve okul kitaplarından her türlü Darwin göndermesini çıkarmaya çalışan Amerikalı protestanları). Bence diğer insanların köktendinciliğinin antropolojik olarak araştırılması o kişilerin kendi köktendinciliklerini daha iyi anlamalarını sağlıyor. Bırakın gelip bizim kutsal savaş konseptimizi öğrensinler (onlara bazıları hayli yeni bir sürü enteresan metin önerebilirim). Geri döndüklerinde kutsal savaş fikrine daha eleştirel bir bakış getirebilirler. Biz ülkelerimizde cami yapılmasına izin veren çoğulcu bir medeniyetiz ve Kâbil'de Hıristiyan misyonerler hapse atıldı diye duracak değiliz. Eğer öyle yaparsak biz de Taliban oluruz. Çeşitliliğin hoşgörülmesi parametresi kesinlikle en güçlü ve tartışmaya en az açık parametre. Çeşitliliği hoşgördüğü için kendi kültürümüzü olgun buluyor ve çeşitliliğin reddini medeniyetsizlik olarak görüyoruz. Kendi ülkelerimizde camilerin yapılmasına izin verirsek bir gün onların da kendi ülkelerinde kiliselere izin vereceklerini ya da en azından Buda heykellerini havaya uçurmayacaklarını umut ediyoruz. Tabii eğer parametrelerimizin doğru olduğunu düşünüyorsak. Fakat çok fazla karmaşa var. Bugünlerde garip şeyler oluyor. Batı değerlerini savunmak sağcı bir yaklaşım gibi görünürken sol, İslam'ın yanında. Üçüncü Dünya'yı ve Arap dünyasını savunan bazı sağcı ve Katolik aktivist çevreler dışında bu görüş herkesin gözünün önünde olan tarihi bir fenomeni görmezden gelmek anlamına geliyor. Marx'ın dediğiBilimsel değerleri, teknolojik gelişmeleri ve genel anlamda modern Batı kültürünü savunmak her zaman seküler ve ilerici politik çevrelerin bir özelliği oldu. Bütün komünist rejimler teknolojik ve bilimsel ilerleme ideolojisi üzerine kuruldu. Kömünist Manifesto burjuvanın yayılmasına övgüyle başlar. Marx üretim için Asya tipi üretime geçmenin şart olduğunu söylemez. Sadece proletaryayı bu değerleri ve başarıları öğrenmeye çağırır. Bunun tersine Fransız devrimini reddetmekten başlayarak seküler ilerleme ideolojisinine karşı olan ve geleneksel değerlere dönmeyi savunan hep gerici düşünce oldu. Daha ciddi gelenekselci düşünürler, ilkel insanların gelenekleri, Budizm ve İslam'a her zaman alternatif bir ruhanilik kaynağı olarak baktı. Bize üstün olmadığımızı, ilerlemeci ideolojimiz yüzünden fakirleştiğimizi, gerçeği Sufi mistikler ve Semazenlerde aramamızı hatırlattılar. Sağda garip bir karşıtlık. Belki de şimdiki gibi şaşkınlık zamanlarında kimsenin tam olarak nerede durması gerektiğini bilmediğinin bir işareti. Fakat analiz ve eleştiri silahları asıl böyle şaşkınlık zamanlarında lazım, kendimizin ve ötekilerin batıl inançlarıyla savaşmak için.